İş Kazası ve Meslek Hastalığı – Teselsül Hükümleri

İş Kazası ve Meslek Hastalığı – Teselsül Hükümleri

İş Kazası ve Meslek Hastalığının Birden Çok Kişinin Birlikte Kusurlarıyla Meydana Gelmesi – Birlikte Sorumluluk – Teselsül Hükümlerinin Uygulanması

T.C.

YARGITAY

10. HUKUK DAİRESİ

Esas No : 2024/314

Karar No : 2024/1047

Tarihi : 12.02.2024

» İş Kazası ve Meslek Hastalığının Birden Çok Kişinin Birlikte Kusurlarıyla Meydana Gelmesi

» Birlikte Sorumluluk

» Teselsül Hükümlerinin Uygulanması

Taraflar arasındaki rücuen tazminat davasında yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi Alparslan Koçak tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I.DAVA

Davacı Kurum vekili dava dilekçesinde özetle; Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Mersin Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü Toroslar Sosyal Güvenlik Merkezinde 4 4120 0101 1102706 033 14-93 sicil sayılı dosyada davalı adına işlem gören Arbel Bakliyat Hububat Sanayi ve Ticaret A.Ş ünvanlı işyerinde çalışan Turgay Ak’ın, 10.01.2013 tarihinde Kazanlı Mahallesi Cumhuriyet Bulvarı mevkiinde Arbel Bakliyat Fabrikasında meydana gelen patlama sonucu iş kazasına maruz kaldığı, 10.01.2013 tarihinde maruz kaldığı iş kazası sonucu %55 oranında malül kaldığı tespit edilen 3302200000575 sigorta sicil numaralı Turgay Ak’a 171.073,99 TL’lik peşin sermaye değerli gelir bağlandığı, 12.218,49 TL tedavi giderinde bulunulduğu, istirahatli kaldığı 10.01.2013 – 09.02.2014 tarihleri arasında 14.833,22 TL geçici iş görmezlik ödeneği ödendiği, toplamda 198.125,70 TL Kurum zararının meydana geldiği, söz konusu kaza olayı sebebiyle Kurum Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı Müfettişleri tarafından yapılan inceleme neticesinde tanzim edilen 03.06.2016 tarihli 400408/07/İR/07 sayılı rapor ile olayın iş kazası olduğu ve işverenin %100 kusurlu olduğunun tespit edildiği, iş kazasının meydana gelmesinde kusuru olanların tespiti için işbu rücu davasının yargılaması neticesinde kesinlik kazanacağından belirsiz miktarlı alacak davasının şimdilik 50.000,00 TL’nin 5510 sayılı Kanunu’nun 21 ve 76 ncı maddesi hükümlerine istinaden gelirlerin onay, ödemelerin ise tediye tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

II.CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafça her ne kadar davalı şirket aleyhine dava ikame edilmiş ise de meydana gelen kaza yönünden davalı işverenin kastının veya mevzuata aykırı herhangi bir hareketinin bulunmadığı, yasal düzenleme nazara alındığında işverenin sorumluluğundan bahsedilebilmesi için iş kazası ve meslek hastalığının işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmesinin kabul edilmiş olmasına karşın bahse konu iş kazası yönünden kastı veya mevzuata aykırı herhangi bir hareketi bulunmayan davalı şirketin aleyhine dava ikame edildiği, huzurdaki davanın açılabilmesi için aranan öncelikli koşulun kasıt veya mevzuata aykırı herhangi bir hareket unsuru olmakla birlikte kusur durumunun araştırılması gerektiği, nitekim davacı tarafça her ne kadar SGK Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı Müfettişleri tarafından yapılan incelemede davalı işverenin %100 kusurlu olduğunun tespit edildiği iddia edilmiş ise de, bahse konu raporun, davacı Kurum nezdinde alınmış bir rapor olduğundan hükme esas teşkil etmesinin mümkün olmadığı, kaldı ki davacı Kurum nezdinde alınan kusur raporunu kabul anlamına gelmemekle birlikte davacı tarafça sunulan rapor içeriğinde de davalı şirketin hangi nedenlerle kusur atfedildiği, iş güvenliği mevzuatına göre işveren veya işverenlerce hangi önlemlerin alınması gerekirken alınmaması nedeniyle bahse konu kazanın meydana geldiği hususları bile açıklığa kavuşturulmadığı, hangi hukuki gerekçeye dayanarak davalı işverene sorumluluk atfedildiğinin de ayrıca anlaşılamadığı, davalı işverenin işyerinde iş sağlığı ve eğitim yükümlülüğünü yerine getirdiğini ve gerekli koruyucu tüm malzemeleri temin etmiş olmasına karşın kastı olmayan davalı şirkete sorumluluk atfedilmeye çalışılmasının usul ve yasaya aykırılık teşkil ettiğini, genel hüküm niteliğindeki 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun ‘Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri’ başlığı altında yer alan rücu istemine ilişkin 73 üncü maddesi ile rücu davasının koşullarının belirlendiği, ‘Tazminatın tamamının ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği tarihten başlar ‘ şeklinde düzenlendiği, kanun koyucu bu madde ile rücu hakkı doğan kişinin rücu edeceği kişiye karşı dava açabilmesi için tazminatın tamamının ödenmesi koşulunu getirdiği halde dava dilekçesinde bu hususta da ayrıca açıklık bulunmadığı, davalı işverene atfedilecek sorumluluk bulunmadığından huzurdaki davayı kabul anlamı taşımamak kaydıyla yapılan ödemelerin neye istinaden ve hangi hukuki gerekçeye dayanarak yapıldığının da izahtan yoksun bir diğer husus olduğu savunmasıyla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

III.İLK DERECE MAHKEME KARARI

İlk Derece Mahkemesi tarafından; davalı Arbel Bakliyat Hububat Sanayi ve Ticaret A.Ş ünvanlı işyerinde çalışan Kurum sigortalısı Turgay Ak’ın, 10.01.2013 tarihinde davalıya ait işyerinde çalıştığı sırada meydana gelen patlama sonucu iş kazasına maruz kaldığı ve%55 oranında maluliyeti oluştuğu, davacı Kurum tarafından kazalı sigortalıya gelir bağlandığı ve ödemelerde bulunulduğu, meydana gelen iş kazasında işçi sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili tedbirleri yeterince almayan davalı işverenin %100 kusurlu olduğu, davacı Kurum tarafından bu olay nedeniyle yaptığı ödemelerden davalının kusuru oranında sorumlu olduğu anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulü ile 171.073,99 TL peşin sermayeli gelir, 12.218,49 TL tedavi gideri, 14.833,22 TL geçici iş görmezlik ödeneği olmak üzere toplam 198.125,70 TL Kurum zararının bağlanan gelirlerin tahsis ve onay tarihinden ödemelerin sarf ve tediye tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacı Kuruma verilmesine karar verilmiştir.

IV.İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf yoluna başvurmuştur.

B. İstinaf Sebepleri:

Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; iki rapor alındığı ve bu raporların çeliştiği, sigortalıya her türlü eğitim verildiği ve gerekli iş güvenliği teçhizatlarının teslim edildiği, ilk raporda %60 kusurlu bulunduğu, ikinci raporda sigortalının kusursuz bulunduğu, bir işyerinde her şeye dikkat eden işçinin bile hayatın olağan akışı içinde en az %10 kusur oprisyonu bulunduğu, raporun tarafsız olmadığı, raporun kendi içinde de çeliştiği, toz patlamasının kaçınılmazlık da içerdiği, işyerinin Durum Gıda irmik imal yeri olduğu ve davalının faaliyet alanı içinde olmadığı, Kurum bildirilen sigortalı prime esas kazancının içinde yol yemek ve fazla çalışma gibi kalemler de olduğu, pasif dönem hesabı yapılmaması gerektiği, kusur ve hesap bilirkişi raporlarının yerinde olmadığı iddiasıyla İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile sigortalı Şükrü Sonkaya’nın davalıya ait fabrikada kaynakçılık ve bakım onarım işinde çalışırken 10.01.2013 tarihinde kaynak yaparken meydana gelen toz patlaması neticesinde yaralanması ve akabinde vefat etmesi şeklinde gerçekleşen iş kazası hakkında, hükme esas alınan kusur raporunda kazanın meydana gelmesinde davalı işverenin % 100, oranında kusurlu olduğunun kabul edildiği, hükme esas alınan 24.04.2019 tarihli kusura ikilşin bilirkişi raporunun 4. bölümünde Üçüncü Kişiler Açısından Değerlendirme başlığı altında ceza yargılamasında haklarında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen Galip Erkal ile Hasan Marangoz’un kusur durumlarının irdelenerek şahsi kusurlarının olmadığının değerlendirildiği, oluşa uygun kusur raporuna göre Mahkemece belirlenen kusur oranı, buna göre yargısal içtihatlara uygun olarak belirlenen Kurum zararı ile sorumluları hakkında varılan sonuçta, istinaf kapsam ve nedenlerine göre yapılan incelemede Mahkeme kararının vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V.TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili istinaf sebepleri doğrultusunda temyiz isteminde bulunmuştur.

C. Gerekçe

1.Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan gelirler ile yapılan harcama ve ödemeler nedeniyle oluşan davacı Kurum zararının davalı işverenden rücuen tahsiline ilişkin alacak davasıdır.

2.İlgili Hukuk

1. Davaya konu iş kazası 10.01.2013 tarihinde meydana gelmiş olup yasal dayanağı 31.05.2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 21 inci maddesidir.

2. 5510 sayılı Kanun’un 21 inci maddesinin ilgili 1 inci fıkrası şöyledir:

“İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir. İşverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır.”

3. 5510 sayılı Kanun’un 21 inci maddesinin ilgili 4 üncü fıkrası şöyledir:

“İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edilir.”

4. 11.01.2011 tarih ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun ilgili 61 ve 62 nci maddeleri şöyledir:

“Madde61 – Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.

Madde 62 – Tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğu göz önünde tutulur.

Tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişi, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve zarar görenin haklarına halef olur.”

3. Değerlendirme

1. 5510 sayılı Kanun’un 21 inci maddesinin 1 inci fıkrasında işverenin, 21 inci maddesinin 4 üncü fıkrasında üçüncü kişinin rücu alacağından sorumlulukları düzenlenmiş olup bu maddelere göre açılan rücuan tazminat davalarında işveren ile üçüncü kişi arasında müteselsil borçluluk ilişkisi bulunmaktadır.

2. 6098 sayılı Kanun’un 61 inci maddesinde, birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin uygulanacağı; 62 nci maddesinde, tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğunun göz önünde tutulacağı, tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişinin, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve zarar görenin haklarına halef olacağı düzenlenmiştir.

3. Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığına uğramasına birden çok kişinin birlikte kusurlarıyla neden olmaları durumunda, 6098 sayılı Kanun’un anılan 61 ve 62 nci maddeleri gereğince teselsül hükümleri kapsamında bu kişilerin birlikte sorumlulukları vardır ve 62 nci maddeye göre kendi payından fazlasını ödeyenin diğer müteselsil borçlulara karşı rücu hakkı saklı kalmak kaydıyla, her bir borçlu yönünden kusurlarına karşılık gelen miktar ayrılmaksızın teselsül kurallarına göre sorumluluklarına karar verilmelidir. İş kazası veya meslek hastalığına birlikte sebebiyet veren sorumluların işveren ve üçüncü kişi olması durumunda ise, işverenin müteselsilen sorumlu olacağı tutar, 1 inci fıkra gereğince kendi kusur payı gözetilerek sorumlu tutulacağı miktarın (gelirin ilk peşin sermaye değeri X işverenin kusur oranı), üçüncü kişinin 4 üncü fıkraya göre sorumlu olacağı tutar (gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı X üçüncü kişinin kusur oranı)ile toplamı kadar olmalı, kanun koyucunun getirdiği “gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı” sınırlaması karşısında üçüncü kişinin müteselsilen sorumlu tutulacağı miktarın ise, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı ile işveren de dahil olmak üzere tüm davalıların kusurları toplamının çarpımı sonucu elde edilecek tutar kadar olması gerekmektedir. Bu yaklaşım ve uygulama, işvereni, iç ilişkide üçüncü kişiye rücu edemeyeceği miktarı Kuruma ödemek zorunda bırakmadığından da hakkaniyete uygundur.

4. Davalı işverene ait işyerinde, makarna üretiminde kullanılmak üzere irmik hazırlamak amacıyla ara üretim ünitesi olarak faaliyet gösteren binanın beşinci katında, aralarında sigortalının da bulunduğu üç işçinin irmik silosunun depo borusunun yenilenmesi işiyle görevlendirildiği; kaynakçı işçinin kaynak yaptığı sırada irmik tozlarının alev almasıyla meydana gelen patlamada kaynakçı ölürken eldeki davada kendisine bağlanan gelirler ile harcama ve ödemeler dava konusu yapılan sigortalının % 55 oranında sürekli iş göremez hale geldiği anlaşılmaktadır.

5. Her ne kadar hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş ise de davalı işveren şirket çalışanları hakkında eldeki davaya konu iş kazası nedeniyle taksirle ölüme neden olmak suçundan açılan ceza davasında yapılan yargılama sonucunda; Mersin 11. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 29.11.2013 tarih 450 / 847 sayılı kararında kaynak çalışmasından önce kaynak yapılacak ortamın tozdan arındırılmadığı, üretimin durdurulmadığı tespit edilmiştir. Öte yandan Mahkemece alınan ilk kusur raporunda, işçilere yeterli iş güvenliği eğitimi vermemesi nedeniyle iş güvenliği uzmanının %20, sigortalının kaynakçı olduğu kabulüyle sigortalının %60, işverenin %20 kusurlu olduğu belirtilmiştir. Ancak ikinci kusur raporunda gerekli risk değerlendirmesi ile patlamadan korunma dokümanı olmaması, buna ilişkin yönetmeliğin nazara alınmaması, patlayabilecek yerlerin sınıflandırılmaması, işaretlenmemesi, yanıcı tozların uzaklaştırılmasına ilişkin tedbirlerin alınmaması, talimatlar hazırlanmaması ve çalışanlara bu konuda eğitim verilerek denetlenmemesi gerekçesiyle işveren şirketin %100 oranında kusurlu olduğu belirlenmiştir. Mahkemece söz konusu raporlar arasındaki açık çelişki giderilmeksizin ve üçüncü kişilerin kusurlarına ilişkin değerlendirme yapılmaksızın alınan ikinci rapor esas alınmak suretiyle hüküm kurulmuştur.

6. Mahkemece, aşamalarda tespit edilen maddi olgular nazara alınarak işçi sağlığı ve iş güvenliği konularında uzman bilirkişi heyetinden davalı ile üçüncü kişilerin kusur oran ve aidiyeti konusunda yeniden rapor alınıp kusur raporları arasındaki çelişkiler de giderilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Temyiz harcının istek halinde ilgilisine iadesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

12.02.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

 

Yargıtay Kararları İçin Tıklayınız.

 

 

Deport Kaldırma Ücreti ve Bilmeniz Gerekenler

Deport Kaldırma Ücreti ve Bilmeniz Gerekenler

Deport kaldırma ücreti, iki ana kalemden oluşmaktadır:

Mahkeme Masrafları: 2024 yılı için ortalama 2.000 TL civarındadır. Bu ücret, harçlar ve avans masraflarını kapsar.

Avukatlık Masrafı: Deport davasının karmaşıklığına, avukatın tecrübesine ve davanın hangi aşamasında başvurulduğuna göre değişkenlik gösterir. Ortalama olarak 40.000 TL ile 90.000 TL arasında bir ücrete mal olabilir.

Deport kararını kim kaldırır?

Deport kararını kaldırma yetkisi, idari mahkemelerine aittir. Yetkili mahkeme ise, deport kararını veren idarenin bulunduğu yer mahkemesidir.

Deport kaldırma için ne yapmalı?

Deport kararını kaldırmak için tek bir yöntem yoktur. En uygun yöntem deport kararının sebebine ve kişinin özel durumuna göre değişir.

Deport kaldırma seçenekleri:

Meşruhatlı (İstizanlı) Vize: Hakkında Türkiye’ye giriş yasağı konmuş olan yabancı, evlilik, çalışma, eğitim veya tedavi gibi meşru bir sebeple vize alarak tekrar giriş sağlayabilir.
İdari Dava: Yabancı veya temsilcisi, deport kararına karşı 7 gün içinde idari mahkemeye dava açabilir.
Gözden Geçirme Talep Etme: Bazı durumlarda, deport kararı idareye tekrar başvurarak gözden geçirilebilir.
Deport avukatı ile görüşmek önemlidir.

Deport davaları karmaşık olabilir ve her dava kendine özgüdür. Bu nedenle, deport kararını kaldırmak isteyen kişilerin bir deport avukatı ile görüşmesi ve davası hakkında bilgi alması önemlidir.

Deport ile ilgili bazı önemli bilgiler:

Deport olan kişi ne yapmalı?: Deport olan kişi öncelikle bir deport avukatına danışmalıdır. Avukat, kişinin durumuna en uygun çözümü bulmasına yardımcı olacaktır.
Deport kararına itiraz nereye yapılır?: Deport kararına itiraz, idari mahkemelerine yapılmalıdır.
Deport süresi nedir?: Deport süresi, deport kararında belirtilir. En fazla 5 yıl olmakla birlikte, istisnai durumlarda 10 yıla kadar uzatılabilir.
Deport cezası nedir?: Deport cezası, vize ihlali gibi durumlarda uygulanan para cezasıdır. Ceza miktarı, yıllık ikamet izni harcının iki katıdır.

Deport Kaldırma Ücreti ve Bilmeniz Gerekenler

Deport, bir kişinin yasa dışı yollarla bir ülkeye girmesi veya o ülkede yasalara aykırı davranması nedeniyle sınır dışı edilmesi anlamına gelir. Bu durum, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü veya Valilikler tarafından verilen bir kararla gerçekleştirilir. Deport edilen kişi, belirli bir süre boyunca deport edildiği ülkeye giriş yapamaz.

Deport Nedenleri

Yasa dışı yollarla ülkeye giriş yapmak
Vize ihlali
Kimlik sahteciliği
Suç işlemek
Kamu güvenliğini tehdit etmek
Ülkeye giriş yasağı konması

Deport Kaldırma

Deport edilen bir kişi, deport kararını kaldırmak için iki seçeneğe sahiptir:

İdari Mahkemeye Dava Açma: Deport edilen kişi veya yasal temsilcisi, deport kararına karşı 7 gün içinde idari mahkemeye dava açabilir. Mahkeme, davayı inceleyerek deport kararını kaldırıp kaldıramayacağına karar verir.
Meşruhatlı (İstizanlı) Vize Alma: Deport edilen kişi, evlilik, çalışma, eğitim veya tedavi gibi meşru bir sebeple vize alarak tekrar giriş sağlayabilir. Vizenin türüne ve süresine göre deport yasağı kalkabilir.

Deport Avukatı

Deport davaları karmaşık olabilir ve her dava kendine özgüdür. Bu nedenle, deport edilen kişilerin bir deport avukatına danışması ve davası hakkında bilgi alması önemlidir.

Deport Avukatına Danışmanız Gereken Durumlar:

Deport kararına itiraz etmek istiyorsanız
Meşruhatlı vize almak istiyorsanız
Yasal haklarınız hakkında bilgi edinmek
Davanızla ilgili hukuki yardım almak istiyorsanız

Deport Kaldırma Ücreti ve Bilmeniz Gerekenler
Deport Kaldırma Ücreti ve Bilmeniz Gerekenler

Deport Bazı Önemli Bilgiler

Deport Süresi: Deport süresi, deport kararında belirtilir. En fazla 5 yıl olmakla birlikte, istisnai durumlarda 10 yıla kadar uzatılabilir.
Deport Cezası: Deport cezası, vize ihlali gibi durumlarda uygulanan para cezasıdır. Ceza miktarı, yıllık ikamet izni harcının iki katıdır.
Tekrar Giriş: Deport edilen kişi, deport edildiği ülkeye tekrar giriş yapabilmek için deport yasağının kalkmasını beklemek zorundadır.
Yasal Yaptırımlar: Deport yasağı kalkmadan önce ülkeye tekrar giriş yapmaya çalışan kişiler, yakalanmaları halinde yasal yaptırımlarla karşılaşabilirler.

Türkiye’de yasa dışı kalan veya vize ihlali gibi nedenlerle sınır dışı edilen kişiler, deport cezası ile karşı karşıya kalabilirler. Bu ceza, belirli bir süre boyunca Türkiye’ye giriş yasağı ve para cezası anlamına gelir. Deport kararını kaldırmak isteyen kişiler, idari mahkemelere dava açabilir veya meşruhatlı vize alarak tekrar giriş sağlayabilirler.

Bu yazıda, deport kaldırma ücreti, deport kararını kimin kaldırdığı, deport kaldırma için ne yapılması gerektiği ve deport ile ilgili diğer önemli bilgiler yer almaktadır.

Deport ile İlgili Faydalı Kaynaklar:

Göç İdaresi Genel Müdürlüğü: https://www.goc.gov.tr/

Deport  Nedir ?

Yabancılar Hukuku

Yabancılar Hukuku

Yabancılar Hukuku, bir ülkede yaşayan veya o ülkeye giriş yapmak isteyen yabancıların hukuki statülerini düzenleyen hukuk dalıdır. Temel olarak yabancıların oturum, çalışma, seyahat, vatandaşlık, mülkiyet hakları gibi konularda hak ve yükümlülüklerini belirler. Bu hukuk dalı, genellikle devletler arası anlaşmalar, ulusal yasalar ve uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde şekillenir.

Yabancılar Hukuku, yabancıların hak ve özgürlüklerini korumayı amaçlar ve onların ülkeye entegrasyon süreçlerini düzenler. Ayrıca yabancılarla ilgili göç, sığınma, vize ve pasaport gibi konuları da kapsar. Her ülkenin yabancılarla ilgili düzenlemeleri ve politikaları farklı olabilir; bu nedenle yabancılar hukuku ülkeye göre değişkenlik gösterebilir.

Türkiye’de Yabancılar Hukuku, yabancıların Türkiye’de ikamet etme, çalışma, eğitim alma gibi durumlarını düzenleyen yasal düzenlemeleri içerir. Bu hukuk dalı, yabancıların Türkiye’de haklarını korumak ve yasal düzenlemelere uygun olarak hareket etmelerini sağlamak için önemlidir.

Bir devletin veya ülkenin, başka bir ülkeden gelen yabancılar hakkında uyguladığı hukuktur. Yabancılar hukuku, bir devletin veya ülkenin bir ülkeye gelen yabancılar için uyguladığı kanunların oluşturduğu hukuk dalıdır. Yabancı, bulunduğu ülkenin hakimiyeti altındadır. Vatandaşı bulunduğu devletin diplomatik himayesine sahiptir. Yabancılar hukuku, kuralları ile milletlerarası antlaşmalarla tespit edilen haklardan daha az hak verilirse yabancının vatandaşı olduğu devlet diplomatik himaye yoluna başvurur.

Türkiye’de Yabancılar Hukuku, 2013 yılında yürürlüğe giren 6458 sayılı Yabancılar ve uluslararası koruma kanunu ile belirlenmiştir. Bu kanun ülkesinden başka yerde yaşayan ya da yaşamaya zorlanan insanları ve bu insanların haklarını korumayı amaçlar.

MADDE 1 – (1) Bu Kanunun amacı; yabancıların Türkiye’ye girişleri, Türkiye’de kalışları ve Türkiye’den çıkışları ile Türkiye’den koruma talep eden yabancılara sağlanacak korumanın kapsamına ve uygulanmasına ilişkin usul ve esasları (…)(1) düzenlemektir.

 

Yabancılar Hukuku Önemi

Yabancılar Hukuku, bir ülkenin ulusal hukuk sisteminde kritik bir role sahiptir. Bu hukuk dalı, ülkede bulunan veya girmek isteyen yabancıların hukuki statülerini düzenler ve haklarını belirler. Oturum, çalışma, eğitim alma gibi temel haklarını korurken, yabancıların ülkeye entegrasyonunu teşvik eder. Ekonomik açıdan da önemli olan yabancıların işgücüne katılımını düzenler ve iş piyasasında yer almalarını sağlar. Ayrıca uluslararası ilişkilerde uyumlu bir çerçeve oluşturarak, uluslararası hukuka ve insan hakları standartlarına uygun hareket etmelerini sağlar. Bu sayede sosyal uyumu artırır ve toplumsal çatışmaları önler. Sonuç olarak, Yabancılar Hukuku, hukukun üstünlüğünü sağlamak, adil uygulamaları teşvik etmek ve yabancıların haklarını korumak için hayati bir öneme sahiptir.

 

Yabancılar Hukukunun Genel Esasları

Türk Vatandaşlar Hukukuna hâkim olan esaslar eşitlik ilkesi, karşılıklı muamele esası, en ziyade müsaadeye mahzar millet kaydı, mukabele bilimsel esası ve kazanılmış haklara saygı olmak üzere beş ilkeye ayrılmaktadır.

    • Eşitlik İlkesi
    • Karşılıklı Muamele Esası
    • En Ziyade Müsaadeye Mazhar Millet Muamelesi (En Çok Gözetilen Ulus Kaydı)
    • Mukabele Bilimsel Esası
    • Kazanılmış Haklara Saygı

 

YABANCILAR HUKUKU FAALİYETLERİMİZ

Yabancıların hakları, bulundukları ülkenin yasaları ve uluslararası hukukun çerçevesinde belirlenir. Bu haklar, yabancıların güvenliğini, haklarını ve yaşamlarını korumayı amaçlayan geniş kapsamlı düzenlemeleri içerir.

   1.Yabancıların Giriş ve İkamet İzinleri:

  • Bir ülkeye giriş için gereken vize türleri ve prosedürleri.
  • İkamet izinleri ve bu izinlerin nasıl alınacağı, koşulları ve süreleri.

2.Yabancıların Çalışma İzinleri:

  • Yabancıların bir ülkede çalışabilmesi için gerekli izin türleri.
  • Çalışma izinlerinin koşulları, sınırlamaları ve nasıl alınacağı.

4.Sığınma ve Mülteci Hukuku:

  • Sığınma başvuruları ve sığınma statüsü tanıyan prosedürler.
  • Mülteci hakları, koruma sağlanması ve bu süreçlerin yasal çerçevesi.

5.Deportasyon ve Sınırdışı Etme:

6.Yabancıların Vatandaşlık Başvuruları ve Naturalizasyon:

  • Yabancıların vatandaşlık başvuruları ve bu süreçlerin koşulları.
  • Naturalizasyon (vatandaşlık kazanma) prosedürleri ve gereklilikleri.

7.Uluslararası İşbirliği ve İnsan Hakları:

  • Yabancıların insan haklarına saygı çerçevesinde korunması.
  • Uluslararası yasalar ve sözleşmeler çerçevesinde yabancıların hakları ve korunması.

8.Yabancılarla İlgili Hukuki Danışmanlık ve Yönetim:

  • Yabancılar için hukuki danışmanlık hizmetleri.
  • İlgili yasal süreçlerin yönetimi ve danışmanlık hizmetleri.

 

Azim Hukuk Olarak;

Yabancılar hukuk avukatları, genellikle uluslararası hukuk konusunda uzmanlaşmış profesyonellerdir ve müvekkillerine çeşitli hizmetler sunarlar. Öncelikle, müvekkillerine yabancı ülkelerdeki yasal hakları ve yükümlülükleri konusunda danışmanlık yaparlar. Bu, ikamet izinleri, çalışma izinleri, sosyal haklar ve vatandaşlık süreçleri gibi konuları kapsar. Ayrıca, vize başvuruları, ikamet izni başvuruları gibi resmi işlemlerde müvekkillerine yardımcı olur ve başvuru süreçlerini yönetirler.

Avukatlar aynı zamanda müvekkillerini yasal süreçlerde temsil ederler. Bu, mahkemelerde davalar açma, hukuki anlaşmazlıklarda müvekkillerini savunma ve anlaşmazlıkları çözme süreçlerini içerir. Müvekkillerle sürekli iletişim halinde olup, hukuki durumlarını güncel tutarlar ve müvekkil ilişkileri yönetimi kapsamında ihtiyaçlarına cevap verirler. Uluslararası düzeyde işbirliği yaparak müvekkillerinin haklarını uluslararası platformlarda savunurlar ve uluslararası hukuk normlarına hakimdirler. Hukuki araştırma yaparak yeni yasal düzenlemeleri takip eder ve müvekkillerine en iyi hukuki stratejileri sunarlar. Son olarak, müvekkillerini hukuki konularda bilinçlendirir ve eğitirler, böylece müvekkillerinin haklarını korumalarına yardımcı olurlar.

Detaylı hukuki bilgi edinmek için bizimle iletişime geçmekten çekinmeyiniz.

 

YABANCILAR HUKUKU - AZİM HUKUK
YABANCILAR HUKUKU – AZİM HUKUK